XX. Yüzyılın başında dünya insanlık adına büyük bir felaket yaşamıştı. Felaketin adı I. Dünya Savaşı idi. Savaşa o zamanın en güçlü siyasi ve askerî organizasyonları iştirak etmişti. Savaşın arkasından bazı devletler yıkılmış, bazı devletler de kurulmuştu. Rusya, Avusturya, Almanya, monarşileri yıkılmış cumhuriyetler ilan edilmişti. En önemlisi savaş esnasında ve sonucunda milyonlarca insan hayatını kaybetmişti. Savaşın en önemli etkilerinden birisi de Osmanlı Devleti üzerinde yaşanmıştı.
Trablusgarb ve Balkan Savaşlarıyla felaketin girdabına yakalanan Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı ile de tam anlamıyla çöküş haline girmişti. Müttefikleriyle beraber yenilgiye sürüklenen geçmişin haşmetli devleti, askerî ve siyasi olarak tam bir yıkıma uğramış, topraklarının yüzde doksanını kaybetmişti. Savaşın sonunda bütün idari ve ekonomik sistemine el konulmuştu. Ordusu da terhis edilince artık sona gelmişti.
Bu büyük savaşın ölüm derecesindeki sonuçlarını Türk milleti kabul etmedi. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının başlattığı Türk İstiklal Savaşı, 9 Eylül 1922’de İzmir’e girişle başarıya ulaştı. Bir diriliş hareketi olan İstiklal Savaşı’nın başlıca mücadele söylemi “vatanın ve milletin tam istiklali” ve “ya istiklal ya ölüm” idi. Bu istiklal prensipleriyle eşdeğer bir başka temel ilke de “Kuvâ-yı milliyeyi âmil, irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır.” prensibiydi. Bu prensibin de adı, 29 Ekim 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuldu ve “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” bütün dünyaya ilân edildi.
Cumhuriyetimizin 94. Yıldönümü bütün milletimize kutlu olsun.
29 Ekim 2017
Prof. Dr. Refik Turan
Türk Tarih Kurumu Başkanı